Makale

Aile, Evlilik, İş Hayatı ve Denge

“Mutluluk ve tatmin olma duygusu; bir umut hali, bir hayal, bir hedef değildir; kendimize tutturduğumuz bakış açısı hali olup şahsi kültürümüzün bir parçasıdır.”
Dr. Dila Buz Durak

Aile, Evlilik, İş Hayatı ve Denge

Aile, bilinçaltımızın neredeyse tüm kodlarının oluşturulduğu, toplumun yasal birliktelik ile kurulan en küçük birimidir. Aile; bize tüm doğru ve yanlışların öğretildiği, zihnimize atılan tüm çapaların kaynağı olan yerdir. Ailemiz, bizim kültürümüzdür. Bu kültür, bize bir donanım oluşturur. Yetişkin olduğumuzda, etrafımızda olan her ayrıntıyı yordama, algılama biçimimiz, bu küçük ama çok kıymetli olan güvenli kültür alanımızda oluşturulur. Bu yordama ve algılama biçimi önemlidir. Bizim düşünce şeklimizi, düşünce odağımızı oluşturur. Bu düşünce şekli ve odağı ise, tüm tutum ve davranışlarımızın kaynağıdır. Bu tutum ve davranışların tamamı bizim şahsi kültürümüz olur ve iletişim şeklimizi de kapsayarak, seçimlerimizin temelinde yer alır. Seçimlerimiz neticesinde, yaşanan durum, olasılıklar arasından, bizim yolumuza bu doğrultuda otomatik atanır. Bu nedenle, hayatımız açısından ailemizden ve yakın çevremizden edindiğimiz şahsi kültürümüz son derece çok önemlidir.

Olasılıklar arasından seçimlerimizle kendimizle tutturduğumuz yol; kimimize göre, “Kader işte!”dir, kimimize göre “Şans yine yaver gitmedi.”dir, kimimiz içinse “Aaa! Ne şanslı, akıllı o çok!”tur.  Bu sistemi, bütünsel olarak ele aldığımızda, “AİLE ve İŞ HAYATINDAKİ DENGE veya DENGESİZLİK” için, yeni bir bakış açısı oluşturmak mümkündür.

İş hayatımızdaki başarının veya başarısızlığın; ailemizle ilgili tatmin olduğumuz mutlulukların veya inşa edilemeyen tatmin duygusunun temelinde neler olabilir? Burada, tam da burada işte; zihindeki kodlar, zihne atılan çapalar devreye giriyor. Büyüdüğümüz ailemizde ve büyürken çok vakit geçirdiğimiz yakın akraba çevremizde bulunan, toksik veya nütrik karakterlerin; öğretilerini, doğrularını, yanlışlarını, algılama biçimlerini ziyadesiyle hazmetmiş olarak, yetişkin hayatımızdaki tutum ve davranışlarımızı otomatik sergiliyoruz. Bu tutum ve davranışlar yolumuzu çiziyor. Böylece, ya dengemizi yitiriyoruz ya da dengeyi sağlayacak düşünsel ve algısal donanıma sahip olarak, davranışlarımızı otomatik hayata geçiriyoruz. Bu çerçevede, dengeyi kaybettiğimizde, iş hayatımızda, aile hayatımızda sorunlar kaçınılmaz oluyor. İkisinin bizlerde yarattığı toksik ve sağlıksız durumu da, diğer alana aktarabiliyoruz. Denge tamamen şaşıyor ve depresyon, tükenmişlik sendromu, işten ayrılma niyeti, işteki performansın düşmesi, boşanma, stres düzeyinde artış gibi olumsuz sonuçlarla karşılaşıyoruz.

Evlilik hayatında çatışma, doğal ve sağlıklıdır; denge olduğu sürece ve çözümünde, çözümsüzlüğünde ortak yol bulunduğu sürece. Bu çatışmayı yaratan, çözen veya çözemeyen tam da yukarıda bahsettiğimiz algı- düşünce- tutum- davranış kalıplarıdır. Sonuç ise, birçok seçenek arasından hayatımıza tayin ettiğimiz denge veya dengesizlik durumudur.

Denge mühimdir, sağlanamadığında hem aile içinde hem de iş hayatımızda ayrı ayrı çatışmalar yaşarken; bu çatışmaları aileden işe, işten aileye gibi yansıtma, aktarma durumları da gerçekleşebilir. Boşanma aşamasındaki bir çalışanın performansının düşmesi, mobbing yaşayan bir çalışanın ev hayatına stresini aktarması mümkündür. Bu kapsamda, Clark 2000 yılındaki çalışmasında, “Ev” ile “iş” arasındaki kültür ve amaç farklarını açıklamaya çalışmıştır. Örnek olarak ise, konuşulan dilleri, davranışsal normları ve başarı kriterleri birbirinden farklı olan “iki ülke” metaforu kullanmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz üzere, bu norm ve kriterlerin temeli ailede bizler büyürken atılıyor. Bu metafor bağlamında, kimi kişiler, iş-aile geçişi yaparken zorlanmamaktadır. Bu insanlar, tıpkı komşu ülkeler arasında seyahat yaparken aynı dil konuşabilen ve benzeri gelenek göreneklere sahip bireyler gibidirler. Bazı bireyler ise, iki alanın birbiriyle psikolojik veya altyapısal olarak çok kontrast olması sebebiyle sert bir iş-aile geçişi yaşamaktadır. Her gün yapılan söz konusu sınır geçişleri, ilgi alanları, kişisel amaçları ve kişilerarası iletişim stilini daha uyumlu hale getirerek, yeniden yapılandırılabilir (Clark, 2000). Bunun için kişisel yatırım önemli ve mühimdir. Bireyin yaşadığı çatışma ve dengesizlikler kişisel farkındalık ile başlarsa ve çeşitli danışmanlık yöntemleri ile beslenebilirse bu durum, bambaşka olasılıklara yeni kapılar açılabilir.

Dr. Dila Buz Durak | Yazar

Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu